6 Aralık 2010 Pazartesi

Blogger vs. Moleskine

Bu aralar canım yine yazmak istiyor. Sürekli bir şeylerden bahsedip içimi rahatlatmak istiyorum. Havalardan galiba. İçimdekileri bu havalarda çok iyi duyuyorum. Fakat neye yazacağım ben? Dolabımda 2009 kışından beri tuttuğum 3. Moleskine defterim duruyor. Burada kucağımda ise netbookum. Aslında blogumda günlüğüme yazdığım kadar rahat yazacağımı sanmıyorum. Oranı ne olursa olsun deşifre olma ihtimali var. Ayrıca blog çok dijital.. Yani ne bileyim ben, hiçbir somutluğu yokmuş gibi. Buraya yazdığım yazılar 1 ve 0'lardan ibaret şeyler. Ama defterimde elime bulaşıp yayılan mürekkep izleri, kalemimi bulamayıp kurşun kalemle yazdığım yazılar, o yazıyı yazarken benimle aynı havayı teneffüs etmiş sayfalar var. O defterleri kimse ben ölmeden önce okumayacak. Çocuklarıma ve torunlarıma bıraktığım şey anılarımla dolu defterler olacak. Belki torunlarımı görmem. Belki onlara hiç bir anımı anlatamam. Onlar okuyacaklar. Belki de çocuğum bile olmaz. O zaman o defterleri ne yapacağımı bilmiyorum. Ayrıca yarın ölmeyeceğimi kim biliyor? Eğer öyle bir şey olursa da ailem alsın okusun. Belki kardeşceğizimin doğmamış, hatta belki onun da hiç doğmayacak olan çocuğu merak ederde okur. Ne kadar karamsarım, ne kadar ciddileştim bugün böyle. Ölümü düşünüp geleceğe miras bıraktığımı sanacak kadar. Hayır. O defterler kimse için değil. O defterler benim için. Kafamın içindekileri duyup görebilmem için. Dolayısıyla 1'ler ve 0'lardan oluşmasının bir sakıncası yok gibi he? Ayrıca yazılarımın hem burada hem defterde olması da bir seçenek. Neden olmasın? Sanki cezası var.

Evet sayın seyirciler. Blogger vs. Moleskine musabakasında kazanan olmadı ve karşılaşma başladığı gibi sona erdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder